Covid19 ve Varoluş Kaygısı
Herkesin şu günlerde kendine sorduğu en sık soru belki de, karantinadan sonra ne olacak? Pandeminin hız kestiği ve normalleşme sürecinin başladığı şu günlerde aklımızı kurcalayan en önemli soru!
Tam da kendimize bu süreçte alan açmaya başarmışken; Belki de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilerek; sorduğumuz soru şu; “Şimdi Ne Olacak”.
Yüzyıllar sonra ilk defa bu kadar geniş kapsamlı global ve modern bir pandemi ile tanıştık. Ve o kadar modern ki hiçbir referansı yok.
Karantina sürecinde, kendimizle ilgili isteyerek veya zorunlu bilmediğimiz birçok yönümüzü keşfettik. Normalleşme süreci başlasa da hala kesin olarak “Bitti” diyemiyoruz. Bitse bile bizi neler beklediğini bilmemenin kaygısı var hepimizde.
Hepimizin tahmin ettiği tek şey yeni Dünya normlarının çoktan oluşması gerektiği. Karantina süresince bitecek diye katlandığımız birçok şeyin aslında kalıcı şekilde yeni bir hayat biçimine geçiş olduğunu ve eskiyi terk etme olduğunu ve bunun kaygısı ile yüzleşmemiz.
Eskiye ait birçok inanışın aslında farklı bir şekilde hayatın döngüsünde kolaylıkla yer alabileceğini görmenin şaşkınlığını yaşıyoruz. Örneğin, evden çalışma kavramı. Burada da üretken ve yüksek performansın olabileceğini deneyimlemenin şaşkınlığı gibi.
Pek çok kere söylediğim gibi insan adapte olma gücü en yüksek varlıktır. Ancak bazılarımız koşullara daha çabuk adapte olarak, süreçten en hafif şekilde ve üstelik bir arkadaşımın dediği gibi” elinde toprak ile ayağa kalkacak” peki kim bu kişiler?
Pandemi toplumsal ve bireysel travma yaratır. Buda baş edilemezse travma sonrası stres bozukluğuna.
Tipik belirtileri; korku, dehşet, çaresizlik ve ölüm korkusudur. Elbette, bu bulgular kişinin geçmiş hayatındaki yaşadığı tecrübelere ve kişilik yapısına göre değişir. Eğer bunlar yönetilemezse uzun süren ruhsal bozukluklara dönüşebilir.
Travma sonrası en belirgin ortaya çıkan ruhsal bozukluklar; uykusuzluk, kabuslar, olayla ilgili sürekli bilgi edinme isteği, bu yüzden tüm haber kanallarını takip etme zorunluluğu, tedirgin ve diken üzerinde yaşama, kolay irkilme, kolay sinirlenme, gelecek beklentisinin yok olması, bezginlik, gelecek ile ilgili plan yapmama gibi.
Bu kişiler genelde cümlelerine,” kim öle kim kala” “ölmez sağ kalırsak” başladıklarını duyabiliriz. Yani aslında burada hissedilen derin bir umutsuzluk duygusu ya da yabancılaşmadır.
Yaygın bir pandeminin belirsizliği altında kasvet içinde üzülmek gibi duygu ve düşünceler ya da aldırış etmeme, meydan okuma duygusu içinde tedbirlere uymama ile ortaya çıkar.
Travma sonrasındaki ruhsal etkilerin 7 yıl kadar devam ettiği görülmüştür. Bu özellikle Marmara Depreminden sonra kişilerde gözlendiği bilinmektedir.
Peki kim bu kişiler?
Bilim insanlarının görüşüne göre, en önemli kavram “Özdayanıklılık” olduğu üzerinde durmaktadırlar.
Bu kavramın en önemli unsurları kişinin iyileşme, direnme ve yeniden yapılanma gücü olarak tespit etmişlerdir. Travma sonrası yeniden yapılanmayı yapamayanlar ise, yukarıda sayılan ruhsal bozukluk bulguları ile karşılaşabileceklerdir.
Yapılanmayı yapabilenler ise, travma sonrası ruhsal bozukluk yaşamadan kısa sürede yeni normlara adapte olabileceklerdir.
Adapte olacak kişilerde genel olarak şu kişilik yapısı öne çıkmaktadır; dışa dönük, yeni deneyimlere acık, uzlaşmacı ve dürüst olduklarıdır. Bu kişiler pozitif kişilerdir. Dünya iyi bir yerdir, insanlar iyidir varsayımına sahiptirler. Yani “insanlar kendi yaratımlarını yaşar “ varsayımını benimsemişlerdir. Bu kişilerin kendi benlik değerleri yüksektir, kimse onları durduk yere incitmez. İşte bu yüzden büyük bir felaket veya travma sonrası, kısa bir şaşkınlıktan hemen sonra yeniden yapılanma sürecini tekrar başlatırlar.
Bu yapılanma sürecine, kadınların ve gençlerin çok daha hızlı girdiği tespit edilen diğer bir durumdur.
Ayrıca, cüret edebilme, cesaret, tahammül etme dayanıklılığına sahip kişilerde bu yapılanma sürecine çabuk girebildikleri görülmüştür.
Sağlıklı, olumlu düşüncelerde, pozitif kalmanız umuduyla,
Filiz Cüreklibatır